Site Rengi

DOLAR 34,7275
EURO 36,3827
ALTIN 2.953,54
BIST 9.681,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Burdur 9°C
Yağmurlu
Burdur
9°C
Yağmurlu
Sal 12°C
Çar 12°C
Per 11°C
Cum 12°C

“UNUTAMADIĞIM KARAMANLI”

Karamanlı’da 1972 ile 1975 yılları arasında görev yapan emekli öğretmen Hamit Demir’in, Karamanlı hakkında  kaleme aldığı yazısını, sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Yazıyı kaleme alan Sayın Hamit Demir’e ve yazıyı bize ulaştıran Sayın Ahmet Güvener’e çok teşekkür ederiz.

kimpas

 

“UNUTAMADIĞIM KARAMANLI”

 

Askerlik sonrası evlenmiş ve eşiyle birlikte atamaları da Akdeniz Bölgesi’ndeki bir kasabaya yapılmıştı.

Kasaba, düz ve geniş bir alan üzerine kurulmuş, hemen her yöne genişleme olanağı olan bir yerleşkeydi.

Halkın geçim kaynağı genelde çiftçilikti. Sulanabilen geniş tarım alanlarında, çeşitli ürünler çokça yetiştiriliyordu.

Hatta kasabanın hemen önüne doğru uzanmış, Karamanlı ovası için bir de sulama barajı yapılmıştı.

Geneli iki katlı evlerden oluşan kasabada, aralara sıkışıp kalmış az sayıdaki tarihi evlere rastlamak da mümkündü.

Bağlı olduğu ilçeye yedi; il merkezine de yaklaşık altmış km. uzaklıktaydı.

Haftada bir gün kurulan kasaba pazarında, ihtiyacınız olan her şeyi en taze ve en ucuz şekilde bulmak mümkündü. Hem de organik olarak.

Kasaba halkını sıcakkanlı ve sevecen bulmuştu. Çabuk kaynaşacağını düşünmüş ve öyle de olmuştu.

Aslında, o zamanlar hiç kimseyle paylaşmadığı bir alternatifle gelmişti Kasabaya.

Orta Öğretim Genel Müdür yardımcısı; öğretmen okulundayken öğretmeniydi ve kendisini de çok severdi. Kura ile ataması, hiç duymadığı bir kasabaya yapılınca ziyaretine gitmişti.

Hocası kendisine:

Mecburi hizmetin olduğu için atamanı değiştiremem.

Atandığın yere git ve göreve başla. Beğenmezsen bana mektup yaz. O zaman senin atamanı vekil müdür olarak istediğin bölgedeki bir okula yaparım demişti.

Yani öğretmen olarak değiştiremiyor ama idareci olarak atayabiliyordu. Çünkü yönetmelik öyleydi.

Bu güvenceyle Karamanlıya gelmiş; görmüş, sevmiş ve kalmaya karar vermişti.

Öğretmenine de bu kararını bildirmişti. İsteseydi kısa bir süre sonra ayrılabilirdi.

Yıllar sonra bile verdiği bu karardan hiç pişmanlık duymamıştı.

Çünkü burası, samimi insanların; sizi idolü seçen, azimli ve sevimli çocukların diyarıydı. Onlara bir şeyler vermekten haz duyacağına inanmış ve öyle de olmuştu.

Ne tesadüf ki okul müdürü de eğitimden tanıştığı kasabanın yerlisi bir arkadaştı.

Tamamı genç olan öğretmenlerle çabuk kaynaştılar.

Öncekine göre daha büyük ve daha kalabalık olmasına karşın, bu okulda bir şeyler eksik gibi gelmişti ona.

Sosyal etkinlikler olması gereken düzeyde değildi.

Çalışacak saha olmadığı için, beden eğitimi dersleri bile usulen yapılıyor gibiydi.

Halbuki bu yaş çocukları; yeteneklerini gösterebilecekleri, enerjilerini boşaltabilecekleri yararlı uğraşların içinde olmalıydılar.

Bir önceki okuldaki deneyimlerinden de yararlanarak, bu eksiklerin giderilmesi için çaba harcaması gerektiğini düşündü. Öyle de yaptı.

Okulun geniş bir bahçesi vardı. Bu bahçeye basketbol ve voleybol sahası yaptırarak işe başladı.

Tabi bu çalışma, ileride hatırlayacağı çok güzel anılara da kaynak olmuştu…

Başlangıç aşamasında, hafta sonu yapılan bayrak töreninde çocuklara şöyle bir duyuru yapmıştı:

Çocuklar:

Sahanın zemin döşemesi için ocaktan taş getirmek zorundayız. Traktörü olan velilerimiz bize yardımcı olurlarsa seviniriz.

Pazartesi sabah okula geldiğinde, gördüklerine inanamadı!

Abartısız sayıları onu aşkın traktör, okulun önüne sıralanmıştı.

Hocam biz geldik, ne yapılacaksa hazırız dediler.

Memnuniyetini belirten konuşmalardan sonra, gelecek taşın miktarını ve boyutlarını belirlediler.

Onlar kendi aralarında planlama yaparak taş ocağına doğru yola koyuldular.

Gurur, mutluluk ve nemlenmiş gözlerle seyretti gidişlerini bir süre…

Kum ve çakıl gerekliydi.

Kamyoncular kooperatifine giderek yardımlarını istedi.

Beklemediği bir içtenlikle karşıladılar ve isteğini derhal yerine getirdiler.

Kısacası gereken malzemelerin tamamı esnaflarca ücretsiz karşılanmıştı.

Hatta çalışan usta ve yardımcısı bile ‘’hocam çorbada bizim de tuzumuz bulunsun’’ diyerek para almak istememişler ama o, ceplerine zorla sıkıştırmıştı cüzi bir parayı.

Böylesi insanları unutmak mümkün mü?

Yeni atanmış bir öğretmen olarak kendisine duyulan bu güvenden çok mutlu olmuştu.

Anladı ki halk, çocukları için yapılacak her şeye hazırdı. Yeter ki size inansınlar, güvensinler…

 

Yıllar sonra karşılaştığı bir öğrencisi; hocam adınız hiç unutulmadı.

Okul bahçesine yaptırdığınız sahalar halen kullanılıyor ve sizin adınızla anılıyor; deyince çok duygulanmıştı!

Duydukları onu, bahçeyle ilgili yıllar öncesindeki bir anısına götürmüştü…

 

Okula yeni atandığı günlerden birinde, sınıfı havalandırmak için pencerelerden birini açtırdı.

Açtırdı ama dışarıdan gürültüler geliyordu. Ders yapmak mümkün değildi!

Dışarıya baktığında, kasaba gençlerinin okul bahçesinde bağıra çağıra futbol oynadıklarını gördü!

Dersi bırakarak müdürün odasına gitti ve durumu paylaştı. Aldığı cevap:

-Çok uğraştık, her yola başvurduk ama bir türlü engel olamıyoruz.

–  O zaman bir de ben şansımı deneyeyim.

Boşuna uğraşacaksın dercesine yüzüne bakan müdür arkadaşı:

-Sen bilirsin dedi.

Bahçeye indi, gençlerin yanına yaklaştı ve yüksek bir sesle “Merhaba gençler!” dedi.

Oyunu isteksizce durduran gençler “sen de kimsin” der gibi ona baktılar.

Yeni atanmış bir öğretmendi, tanımamaları normaldi.

Tanıttı kendini ve devam etti:

Gençler, bu okul sizin. Sizin kardeşleriniz, akrabalarınızın, komşularınızın çocukları okuyor bu okulda.

Bu davranışlarınızla ders dinlemelerini engelleyerek, onlara büyük zararlar verdiğinizin farkında değil misiniz?

Siz onlara, yardım edeceğiniz yerde tam tersini yapıyorsunuz!

Yakıştıramadım delikanlılığınıza, çok yazık! Dedi.

Konuşması, gençler üzerinde şok etkisi yapmıştı!

Bir süre sessizlik hâkim olmuştu bahçeye.

Kendilerini toparlayan gençler bakışlarını ‘’ hadi konuşsana dercesine’’ içlerinden birine çevirdiler.

Grubun lideri olduğu anlaşılan bu genç, “müdürün kendilerine sürekli hakaretler ettiği, her yere şikâyette bulunduğu, çocuklar evlerine gittikten sonra bile bahçeye girmelerine izin vermediği” gibi bir takım mantıksız gerekçelerle kendilerini savunmaya çalıştı.

Bakın! Bunlar yaptığınız yanlışlığa asla gerekçe olamaz.

Gelin sizinle, bir anlaşma yapalım.

Ben, Beden Eğitimi derslerine de giriyorum.

Bahçeye basketbol ve voleybol sahası; kum havuzu, barfiks direkleri yaptıracağım.

Bizim çalışmalarımızın olmadığı ve okul saatleri dışında bu sahaları kullanmanıza izin vereceğim.

Hatta beraber de oynayacağız. Malzemeler de benden olacak.

Bir süre birbirleriyle tekrar bakıştılar. Nihayet sözcü:

-Hocam kimse bize, sizin gibi yaklaşmadı!

Bizi uyandırdınız ve de utandırdınız!

Size teşekkür ederiz diyerek, arkadaşlarına döndü:

-Çıkıyoruz ve bundan sonra da bir daha bahçeye girmiyoruz!

Özür dileyerek bahçeden çıktılar ve söyledikleri gibi, bir daha okul bahçesine izinsiz girmediler.

Sorunun çabucak çözülmesine şaşıran arkadaşları, nasıl başardığını sorduklarında; ‘’yaklaşım şekli arkadaşlar’’ demişti.

O da bu sahalar yapıldıktan sonra verdiği sözde durmuş, gençlerle ‘’sportif anlamda’’ çok da güzel vakitler geçirmişlerdi.

İsteyen ve yeteneği olan ‘’ kız, erkek ayırmaksızın’’ öğrencilere basketbol, voleybol ve atletizm çalışmaları yaptırdı.

Sınıf ve okul takımları oluşturarak sınıflar arası maçlar ve yarışmalar düzenledi.

Orta düzeyde basketbol, voleybol, masa tenisi oynuyor ve kasa minder hareketleri yapıyordu.

Bu özellikleri, öğretmedeki işini de kolaylaştırıyordu.

Öğrencilerin, spordaki özgüvenlerini geliştirip, öğrendiklerini sahaya yansıtacak hale getirdi.

Sonra da yıldızlar grubunda, okullar arası yarışmalara katılmaya başladılar.

Atletizmde kız ve erkeklerde il birincisi, basketbolda il ikincisi olup bölge yarışlarına katılma hakkı elde ettiler.

Bir kasaba takımının il genelindeki bu başarısı büyük sükse yapmıştı. Tabi kendisi de…

Bütün bu çalışmalarında kendisine, aynı zamanda kasaba takımında futbol oynayan İngilizce öğretmeni arkadaşı da çok yardımcı olmuştu.

Okul bahçesini, spor yapmak isteyen çocukların cıvıltıları doldurmaya başlamıştı.

Sevdirmişlerdi galiba sporu. Yani maya tutmuştu!

Hatta öğretmen arkadaşlarını bile sahaya çekmişti.

Bazen kendi aralarında, bazen öğrencilerle, kimi zaman da kasaba gençleriyle eğlenceli basketbol ve voleybol maçları yapıyorlardı.

Bir keresinde, öğrencilerle yaptıkları bir voleybol maçında; smaç vurmak isteyen öğrencisine blok yapmıştı. Ama topu ıskalayan çocuk, top yerine parmaklarına vurmuş ve sağ elinin işaret parmağı orta bükümden çıkmıştı.

Çok korkan öğrencesini ‘’ sporda bunlar olağan şeyler, üzülme’’ diyerek teselli etmiş ve rahatlatmıştı.

Halen parmağında taşıdığı bu küçük iz, o günlerin anısı olarak varlığını sürdürmektedir.

İyi bir kadroları vardı. Hemen her yıl yatılı okullara çok sayıda öğrenci vererek kanıtlamışlardı kendilerini.

Başarılarını; bir süre müdür yardımcılığı da yaptığı bu okulda uyguladığı tatlı sert disipline bağlıyordu. Çünkü disiplininin olmadığı yerde hiçbir başarıyı yakalamak mümkün değildir diye düşünürdü hep.

Daha önce çalıştığı okul da Sivas’ın bir kasabasıydı.

Sivas’ta çalıştığı iki yılda; il genelinde mevcuduna oranla yatılı okullara en çok öğrenci veren okul seçilmişlerdi.

O sükseyi madalya gibi belleğinde taşımıştı hep.

Benzer bir başarıya bu okulda da katkı sağlamış olmaktan gurur duymuştu.

Zaman zaman arkadaşlarıyla çevre gezileri yaparlardı. Muhteşem kumsalı, suyu ve koruluğuyla Salda gölü uğrak yerlerinin başında geliyordu. Sonraki yıllarda bu doğa harikası gölün ve kumsalın tahrip edildiğini duyduğunda kahrolmuştu. Eğer bu kıyımı yapanlar insansa ben neyim diye sorgulamıştı kendini!

Öğrencilerle yaptıkları batı Akdeniz, güney Ege, ölüdeniz ‘’Fethiye’’ gezileri; hele karlı bir şubat ayında bölge yarışları için gittikleri Antalya macerası da unutulmazlar arasındaki yerini almıştı.

Ne yazık ki çok severek çalıştığı, bu güzel kasabadan da yaklaşık dört yıl sonra ayrılmak zorunda kalmıştı.

Veliler tarafından düzenlenen veda gecesinde, duygusal konuşmalardan çok etkilenmişti.

Hele veliler adına konuşan temsilci;

Hocam bu kasaba halkı seni öğretmeni gibi değil, evladı gibi sevdi. Çocuklarımıza ve gençlerimize her yönüyle güzel örnek oldunuz.

Bu kasaba seni unutmayacak!

Yolun açık, taş diye tuttuğun altın olsun.

Sen de bizi unutma diyerek sözlerini bitirmişti.

Herkesi duygulandıran bu konuşmadan sonra, gözyaşları içinde o da kısa bir veda konuşması yapmıştı.

Buradan ayrılışı, hayatının kırılma noktası olmuştu…

O Kasabada, ülke genelinde politik yapılaşmanın yoğun olduğu yıllarda çalışmıştı.

Gençler üzerinde etkili; halkla çok iyi diyaloğu olan bu öğretmen, iktidarın bir kanadının dikkatini çekmeye başlamıştı.

İl kaynaklı, çok cazip kariyer vaatleriyle kendi saflarına çekip, yapılaşma çalışmalarında ondan yararlanmayı düşünmüş olacaklar ki harekete geçtiler.

Önce okul müdürünü haksız gerekçelerle görevden aldılar.

Sonra da müdürlüğe onu getirmek istediler.

Arkadaşına yapılan haksızlığa tepki olarak ne müdürlüğü ne de diğer kariyer vaatlerini kesin bir dille kabul etmedi.

Artık bu koşullar altında, sevdiği kasabada çalışmasına olanak kalmamıştı.

Bu gelişmeleri kasaba halkından gizlemiş, birkaç kişinin dışında kimsenin duymamasına özen göstermişti. Hatta atamasının yapıldığı duyulunca, durdurmak için harekete geçenlere zor engel olmuştu.

Zorunlu olarak; Türkiye’nin en büyük iline atamasının yapılmasını istedi ve de yapıldı.

Gittiği yerde, ne yazık ki selamlaşıp hatırların sorulduğu, beraber çayların kahvelerin yudumlandığı, sokakta ayaküstü kısa sohbetlerin yapıldığı samimi ortam yoktu artık.

Kasabada, sapından yeni koparılmış bir kasa organik domatesin bedelini, seradan toplanmış bir kilo domatese ödediğiniz kenti burası.

Hafta sonları, piknik yapabilmek için bir ağaç gölgesi bulma umuduyla kilometrelerce yol gittiğiniz kenti burası.

İnsanların, toplu taşıma araçlarına balık istifi yerleştirildiği kenti burası.

Her köşe başında pis kokular üreten, dağ gibi çöp yığınlarının yanından geçmek zorunda kaldığınız kenti burası…

Hiç mi güzel yanları yoktu bu tarihi kentin?

Vardı tabi, ama ona sunulan yaşam alanının dışında…

Ailevi nedenlerle de gelmek zorunda olduğu bu kentte, uzun yıllar çalışarak meslek yaşamını tamamladı.

Emekli olduktan sora, on yılı aşkın bir süre de elit dershanelerde çeşitli görevlerde bulundu.

Artık köşesine çekilmenin zamanı gelmişti.

Öyle de yaptı.

Doğduğu yerde rahatça yaşayabileceği bir düzen kurdu.

Yazları, genellikle bu mekânında kalıyor, kışları da ailecek yerleşmek zorunda kaldıkları kentin yolunu tutuyor.

1972 Mart____________________1975 Aralık

Bu süreç içindeki Karamanlı anılarından derlenmiş bir bölüm. Umarım okuma zahmetinde bulunanlara sıkıcı gelmez. Okurken anlaşılacağı gibi ‘’ konuyu dağıtmamak için’’ kişilerden isimleriyle söz etmedim.

Halbuki isimleri hala belleğimde saklı çok samimi dostlarım olmuştu kasabada.

Bunlardan ölenlere rahmet; kalanlara da sağlıklı bir yaşam diliyorum.

Hatırlayan tüm Karamanlı öğrencilerime ve dostlara sevgilerimi yolluyorum. İyi ki sizlere öğretmenlik yapmışım…

HAMİT DEMİR
Emekli Öğretmen

 

 

 

REKLAM ALANI
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.